Hayatım,
Bu kelimeye bayılıyorum biliyor musun? Çevremdeki insanlar, o şaşkın köpeğim, yığınla ağaç, hava, su her şeye hayatım demek istiyorum. İnsan sıkıştıkça bu dünyada, çevresine daha çok sarılıyor daha çok kök salıyor. Sevdiğim herkese böyle hitap etmem senden miras bana. Hiç böyle kaygılarımız olmadı biliyorsun. Sevdiğimiz insanlarla hayatımızı paylaştığımız insanları aynı dünyada yoğuruyoruz aslında. Elbette canımız var bir de canımızın için. Babaannemin babama söylediğini hatırlıyor musun ? “Sen cevizsin İsmail Pınar ise cevizin içi”. Eşimiz, çocuğumuz o cevizin içi ama aynı kabuğun içerisindeyiz. Aynı kabukta hava alıyoruz, sevincimiz, üzüntümüz aynı ceviz kabuğunun içerisinde.
Asıl konuya gelelim. Taşınıyoruz. Bu tuhaf iç anadolu şehrinde kendi dünyamızı kuramadık. Evimizdeki dvd ler, kitaplığımız, o komik ikea rafları bizi kurtaramadı yani. Estetik diyordun ya beceremedik sanırım. “Sonunda abla” dediğini duyar gibiyim ama yurtdışına çıkıyoruz. Stockholm e gidiyoruz. Nedenini uzun uzun telefonda anlatırım. Oralarda kaybolur muyum yoksa yeniden doğar mıyım bilmiyorum ama en azından buralardaki kötülüğü, nefreti içselleştirdiğimi biliyorum. Öfkeme yenik düşüyorum. Ani sinirlerim oluyor artık.
Ablacığım, canımın içi seni seviyorum. Dengesiz yaşamını seviyorum.
Dikkat et kendine
Ablan