Matildaya Mektup

Matilda sevgilim,

Koca şehrin koca insanları arasına taşındım. Uğultu dolu bir çarşının içerisindeyim. Evet insan kaçarken aklını da yanında götürüyor ama çevre o aklı yeniden şekillendirebilmekte. En azından benim inancım bu yönde. Hiç kimsemin olmadığı ama mutlu insanların olduğu bir semtte oturuyorum. Edebiyata tekrar merak saldım. Sıradaki kitabım “Albert Camus Yabancı”. Bir türlü fırsat bulamamıştım okumaya. Umarım güzel bir kitaplık toplarım burada.

Karışık giden bir şarkı listesi hatırlattı seni bana. Hani o klasik kabuk bağlayan veya bağladığını sandığımız yaramızı bir yere vurmuşuz da irkilmişiz sonradan. Hep böyle mi olacak Matilda? Bir şarkı, bir koku veya bir bira. Bundan sıkıldığımdan veya kızdığımdan değil ama hep böyle ani mi olacak. Hep donup kalacak mıyım bu kocaman şehirlerde? Ürkekçe bir şemsiyenin altında koşturmakla mı geçecek ömrüm.”Ürkek olmasaydın” dediğini duyar gibiyim. Halbuki bilirsin hep cesur deli dolu bir adamımdır bu hayatta. Ama bilmiyorum çözemedim işte. Gözyaşların geliyor aklıma bazen. Ağlarken kızaran gözlerin. Çaresizliğin yanımda. Benim ise duygusuz değil ama bomboş düşünemediğim kilitlenip kaldığım bakışlarım. Veya kaçırdığım bakışlarım.

Bir şehri paylaşmak vardı seninle. Bir şehirde koca koca hazineler bulmak vardı.

Her şeye rağmen elbette Nazım ın dediği gibi “yaşamak güzel şey be kardeşim”

Evim iskeleye çok yakın her yerde martılar var. Hatta kitapçılarda da en ön rafta Jonathan Livingston Martı kitabı var. Burada martıların hakimiyeti söz konusu. Martı sesiyle uyanıp işe gitmek çok keyifli. Gülerek uyanmamı sağlıyor şimdilik.

Durum bundan ibaret. Kendine dikkat et Matilda. Sık sık yazacağım.

Hoşçakal